"Başbakan çok sabırlı davrandı"
Muhafazakârları yakından tanıyan Eygi: MİT krizi saray darbesiydi!
“AK Parti oylarını artırırsa hiç şaşırmam”
“Cemaat yeni bir İslam peşinde”
“Hocaefendi Türkiye realitesinden kopmuş”
Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi, hem iktidara hem de Fethullah Gülen cemaatine yakın; ikisini de biliyor. Çatışmanın nedeni ne, nereye varacak; ondan dinleyelim…
KÜRŞAD OĞUZ
Mehmet Şevket Eygi 80 yaşında. Çok dinç ve müthiş bir hafızası var. 10 yıl öncesine kadar İslam, din, muhafazakârlaşma konu olduğunda ona başvurulurdu. Sonra unutuldu sanki. Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu nedeniyle “iktidar - cemaat çatışması” gündeme geldiğinde mütevazı evinin kapısını çaldım. Zira o, ikisine de çok yakın…
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını konuşuyoruz ama öne çıkan iktidar-cemaat çatışması…
Hiç şüphe edilmeyecek şekilde bir savaş var. Kavga demek hafif olur.
Giderek sertleşiyor galiba…
Sertleşecek çünkü bir taraf gemileri denizin ortasında yaktı. Gemiler sahile çıktıktan sonra yakılır, denizin ortasında yakmak pek akıl kârı değildir.
O taraf Pensilvanya tarafı mı? Gemi deyince öyle anladım.
Söylediğim kolay anlaşılır bir şey. İki tarafla da iyi münasebetlerim var. Parmağımı kimsenin gözüne sokmak istemem. Siyasi iktidar ile cemaat Türkiye’deki vesayet rejimini birlikte yıktı. Şimdi kendileri iktidar gücünü paylaşamıyorlar.
Neyin iktidarı? Devlette daha çok yer alma mı? Kadrolaşma mı? Maddi çıkar mı?
Taraflardan biri devlete tesahüp etmek yani sahiplenmek istiyor. Siyasi iktidar bu kadar taviz veremez. Geçmişte “şu kadar milletvekili, vali vereceksin; orduya karşı emniyet; polis bende olacak; üniversiteleri ben ele geçireceğim” derken ip bir yerde koptu.
Neden seçim öncesi oldu bu kopuş? İktidar açısından zamanlama pek akıllıca değil.
İktidar mecbur kaldı. Bir yıl önce, Başbakan ikinci ameliyata gireceği sırada, hesaplı kitaplı bir saray darbesi yapmak istediler. MİT Başkanı’nı çağırıp sorgulamak, tutuklamak istediler. Başbakan’ın kulağına kar suyu kaçtı, ameliyata girmedi ve durdurdu bu işi. Bu savaşta yine en hoşgörülü ve sabırlı hareket eden Başbakan. Ama son hadiseyle ip koptu. Büyük adamların oğulları, yakınları rüşvet almışlar, kanuna aykırı işler yapmışlarsa, üzerine elbet gidilir ama bu normal prosedür içinde yapılmadı. Bu hadise tamamen siyasi. Yolsuzlukların sivil bir darbe, saray darbesi için kullanılmasını kabul edemem.
“Diyelim ki darbe, yolsuzluk olduğu da açıklanmasın mı” diyen cemaat mensupları var.
Dev bir uçakta yolculuk yapıyoruz. Uçağın kumandasını ele geçirmek için ön tarafta korkunç bir kavga başlıyor. Kim haklı, kim haksız diye düşünmem ininceye kadar. Bugün durum bu.
Dindar bir insansınız, yargılama sonucunda yolsuzluk ortaya çıkarsa ne düşünürsünüz?
Peygamberimizin hadisidir: Bir toplum ne haldeyse o şekilde idare edilir. Bir de halk sözü var: Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Toplumumuz temiz bir toplum değil ki. Temizlik ve şeffaflık anketinde Türkiye 55’inci. O 55’inci dereceye de notumuzu 3’ten 4’e, 4’ten 5’e yükselterek geldik. Osmanlı gibi cihan devletinin devamı olan bir ülkeye yakışır mı? Ama bu acı realiteyi kabul etmezseniz, bugünkü kültür şartları içerisinde erdemli bir idare kurulamaz.
“MÜSLÜMANLAR DEĞİL İSLAMCILAR İKTİDARDA”
Şu an Türkiye’de dindarların iktidarda olduğunu düşünüyor musunuz?
Hayır. Ben kendimi bile hakiki ve olgun dindar olarak kabul etmem. Bugün Türkiye’de Müslümanlar’dan çok İslamcılar iktidarda. Siyasi iktidarlar, kapağı olmayan, büyük bal kavanozu gibidir. Ne kadar sinek ve arı varsa etrafında tavaf eder. Gerek siyasi iktidar, gerekse cemaatin içine, dindarlıkları tamamen yüzeysel olan birtakım düşük, kalitesiz insanlar hatta hergeleler girmiş. Bunlarla temiz kalmanın imkânı yok. Cemaatin de dershanelerle ilgili maddi menfaatleri var. Sadece hizmet işi değil, 7 milyar dolarlık gelir kaynağı bu. Buradaki ahlâk ile finans sınırı nerede başlıyor, nerede bitiyor bilmiyoruz. Türkiye Müslümanlarının dini, İslami ve kültür seviyesi çok düşük. Gerçekten dindar bir toplum olsaydık iktidarla cemaat arasındaki bu korkunç savaş patlak vermezdi. Müslümanlar arasında savaş haramdır. Ayrıca kavganın görünen kısmı yüzde 1’dir.
Cemaat - iktidar kavgasının mı?
Kavga patlak verince CHP genel başkanı ABD elçisinden randevu aldı ve ABD elçisi ahkâm kesmeye başladı. Böyle düğün olur da kamber olmaz mı? ABD var, İsrail, CIA, MOSSAD, AB var. Bir de, düne kadar cemaate sövüp sayan, yerin dibine batıranlar birdenbire su katılmadık cemaatçi kesildi. Bu aşk nereden geldi? Bunu düşünmek lâzım.
Sonu kötü mü bitecek?
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat’ı yaşadım. Memleket biraz düze çıktı. 30 milyon turist geliyor senede, Türk parası kurtarıldı, ihracatta patlama oldu. Sağcısıyla, solcusuyla, Atatürkçü’süyle, dindarıyla bize rahat batmaya başladı. Bundan hepimiz zarar görür, gemiyle batarız. Ne askeri darbe olsun, ne sivil, ne saray darbesi.
“Askeri vesayet bitti, sivil vesayet başladı” diyenler var ama.
Ben çocukken, İsmet İnönü Milli Şef unvanıyla Tek Parti başkanıydı. Mustafa Kemal Paşa zamanını da biliyorum, Adnan Menderes zamanını da, sonraki darbeleri de. Diktatörlükle, otoriter olmakla suçlanan bu iktidar ve bu rejim, bunların içinde en yumuşağıdır. Başbakan diktatör olsa hangi mahkeme onun açtığı hakaret davasını reddedebilir? Ona bir dereceye kadar otoriter diyebiliriz. Ama bugünkü ipini koparmış, zıvanadan çıkmış, bütün çivileri yerinden oynamış Türkiye’yi güleryüzle idare etmek mümkün mü? Burası Finlandiya değil.
Yani böylesi mi yakışır Türkiye’ye?
Hayır. Bu Başbakan gökten inmedi ki. Ülkenin yarısı oy veriyor. Cumhuriyet tarihinde en fazla ezilmiş olan Sünni çoğunluk, bundan sonra ne yolsuzluğa, ne usulsüzlüğe bakar. “Aman bir daha başımıza vesayet rejimi gelmesin” der. Binaenaleyh bundan sonra AK Parti oylarını artırırsa hiç şaşırmam. Çünkü yakın tarihimizde o kadar yanlış işler yaptılar ki, halk artık onları istemiyor. Yolsuzluk oluyormuş, kara servetler elde ediliyormuş, halk hiç bakmaz. “Olsun yine bunu seçeceğim” der. Muhalefet bunu düşünsün.
Neticede o halk da bu düzenin parçası…
Memlekette yolsuzluk var diyenlerin bir kısmı, ahlâk ve faziletlerinden dolayı değil, “biz bu yolsuzluktan payımızı alamıyoruz” diye ağlıyorlar.
“‘AYAĞINIZIN ALTI OYULUYOR’ DEDİM”
Cemaat ne yapmalı?
Siyasi parti kursunlar veya muhalif partilerle ittifak yapıp sandıkta bu iktidarı devirsinler. Tıpkı Gezi’dekiler gibi, buna hiç akılları kesmiyor. Cemaatin kurmayları da çok iyi biliyor; siyasi parti kursalar fazla oy alamazlar.
Bugün yaşananların başlangıcının Gezi olduğunu düşünüyorsunuz, değil mi?
Sosyal ve siyasi psikoloji diye bir ilim var. İnsanlar tek başına biraz mantıklı konuşabilir ama topluluk haline geldikleri vakit mantık onlardan uzaklaşır, duygularıyla hareket ederler. Bugün Türkiye halkı futbol holiganlarına döndü.
Nasıl?
Almanya’da da halk hareketi olur ama kaliteli olur. Daha haklı sebepleri olur. Ama Türkiye öyle değil. 6-7 Eylül, toplumsal çılgınlıktı. İstanbul’da bir anda bütün gayrimüslimlerin dükkânları, evleri tahrip edildi.
Gezi de mi böyleydi yani?
Gezi de çığırından çıkmadı mı?
Siz de bu kentin rant yüzünden mahvolmasından rahatsızsınız, eminim.
Bir ağacın dalının kesilmesini istemem.
İçinizden “bu çocuklar iyi yapıyor” diye bir his geçmedi mi?
3. köprü için ağaçlar kesiliyor, içim kan ağlıyor. Ama bir ağaç hadisesini büyütüp, sokaktaki kalabalıklar vasıtasıyla siyasi iktidarı alaşağı etmek macerasına aklım yatmıyor. Sonu kötü.
Başbakan orada çok sert tepki vermedi mi? “AVM’den vazgeçtik” diyebilirdi.
Başbakan Türkiye’nin insanı ve etrafında danışmanları var. Birkaç yıl önce, daha bu hadiseler yokken yazımın başına küçük bir telgraf koydum. “Ayağınızın altındaki zemin oyuluyor. Dikkat buyurunuz” diye.
Neye binaen yazdınız bunu Başbakan’a?
Cemaatin poliste çok büyük payı oldu. Yargının bir kısmını ele geçirdi. Üniversitelerde, sağlık, milli eğitim bakanlıklarında köşe başlarını tuttular. Bazı dostlarım var; çay içer, sohbet ederken bunları bana söylüyorlar.
“BUNU ŞAHİNLER YAPIYOR”
Cemaatte bir genç nesil - yaşlı nesil çatışması var mı? Gençler daha sert ve uzlaşmaya karşı gibi…
Cemaatin bütün dünyaya yayılmış bir hizmet ekibi var. Bunlar son derece temiz, ahlâklı, faziletli ve tahammüllü insanlar; çok düşük ücretlerle asker gibi çalışıp hizmet ederler. Onları tenzih ediyorum. Bu kavgayı gürültüyü yapanlar, kurmayların içindeki birtakım şahinler.
Cemaatin şahinleri var yani… Fethullah Gülen nerede duruyor?
Senelerden beri, 100 küsur dönümlük bir arazinin içinde, müştemilatı olan büyük bir binada, ayda 5500 dolar kira ödeyerek yaşıyor.
Yok onu kastetmedim, politik olarak…
Bu kadar zamandır Türkiye’nin havasını soluyamıyor ve Türkiye realitelerinden kopmuş vaziyette. Bir de, Hocaefendi’nin hürriyeti kısıtlı mı, değil mi, o hususta da bir şey söyleyemeyiz. Bu bir araştırma konusu. Yoksa Hocaefendi siyasi iktidarla böyle bir savaşın yapılmasına asla razı olmaz.
O da çok sert konuşuyor ama… Yani ne diyorsunuz, şahinler mi yönlendiriyor onu?
Hocaefendi ile hukukumuzu zedelemek istemediğim için keskin konuşmak istemiyorum. Ama bu iş çığırından çıktı. Siyasi iktidarla pekâla anlaşabilirlerdi.
“CEMAAT YENİ BİR İSLAM PEŞİNDE”
Gülen Cemaati ve iktidarın anlayışı arasında en temel fark ne? Bazılarına göre cemaat daha laik, hükümet daha muhafazakâr…
Ne hükümet ne de cemaat laik. İki taraf da dindar. Fakat tabii dindarlığın da meşrebi var. Türkiye’de birtakım değişiklikler yapılmak isteniyor. Klasik İslam’ı kaldırıp yeni bir İslam getirmek istiyorlar.
Ilımlı İslam projesi, çok eski değil mi?
Dinde değişim, yenilik, ılımlılık istiyorlar. Light İslam istiyorlar. Pakistan’da zuhur etmiş ve oradan kovulmuş, Ankara’ya gelmiş, oradan Chicago Üniversitesi’ne gitmiş Fazlurrahman’ın tarihsel mezhebini Türkiye’ye getirmek istiyorlar. Bu zat Kuran’daki 300 küsur kesin ayetin bu devirde hükümlerinin geçersiz olduğunu iddia ediyor. Cemaat, dinler arası diyalog ile Sünni Müslümanlığın sınırlarını aşmıştır.
Bunu aşarak nereye yaklaşmıştır?
Yeni bir İslam türetmek istiyorlar. Söylemlerden biri şu: Üç İbrahimi hak din var; bunların bağlılarının hepsi cennetliktir. Klasik İslam bunu kabul etmiyor. Şayet bunun bir dershane kavgası olduğunu zanneden varsa, çok acırım ona. Hiçbir şey bilmiyor demektir.
Son olaylarda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün uzun süre sesi çıkmadı…
Cemaat çok büyük bir siyasi satranç oynuyor. Birtakım büyük adamlarla da görüşmeleri olabilir. Fakat satrancın iki büyük oyuncusu Fethullah Gülen Hocaefendi ve Başbakan.
Başbakan satrancı kazanırsa, cemaati etrafından temizler mi?
Temizleyemez.
Cemaat her şeye rağmen seçimlerde AK Parti’yi destekler mi?
Türkiye’de sadece bir cemaat yok ki. Süleyman Efendi Cemaati var mesela, sınırları aşıp büyük güç haline gelmiş. Başka tarikatlar da var.
Şunu mu anlamalıyım? Gülen desteğini çekse bile başka cemaatler iktidarı destekler. İktidar bir ölüm kalım savaşına girdi; Ayasofya’yı bile ibadete açar. Halk kitlelerini son derece memnun ve bahtiyar edecek birtakım seçim yatırımları yapabilirler.
Başbakan cumhurbaşkanı olacak mı?
Kendisine ağabey diyecek, direktiflerini dinleyecek birini bulursa, olmak ister tabii.
Gül olabilir mi başbakan? Hep senaryo odur ya.
Başka biri olabilir efendim.
“ÇALIKUŞU’NU OKUYAMAMAK MI KAZANIM?”
Başbakan’ın tepki gören söylemleri oldu. Dindar nesil, en az 3 çocuk, kızlı erkekli evler vb. Bunlar yaşam tarzına müdahale olarak algılandı. Var mı müdahale?
Türkiye’de siyasi iktidarlar ezan okumayı bile yasaklamış. Bunlara reaksiyon olarak birtakım teşebbüsleri ve söylemleri biraz sükunet ve hoşgörüyle kabullenmek lâzım.
Buna rövanş diyorlar.
Rövanş değil, normale gitmek. 1924’ten 1945’e kadar çok katı bir baskı vardı. Halka sormadan, reel politik diye canlarının istediğini yapıyorlardı. Şapka gibi bir mesele yüzünden bir yığın adam asıldı. Ben 28 Şubat’ta bu kafamdakiyle sokağa çıkabilir miydim? Hayır. Basit insan halklarına uyulsun. Beni gören bu dindardır desin ama kafamı kırmasın. İstediğim bu.
Mini eteğiyle dolaşmak isteyenlerin de kafası kırılmayacak ama.
Şu anda mini etek yasağı diye bir şey yok. Ama Barolar Birliği’ne hâlâ hanım avukatların başörtüsünü kabul ettiremedik.
Kadıköy vapurundan inen gençleri görünce rahatsız oluyor musunuz?
Tramvaylarda öpüşenlerden rahatsız oluyorum. Bu hakka sahip miyim değil miyim?
Kafalarını kırmadığınız sürece sahipsiniz.
Ağzımı açıp bir şey söylemiyorum. Çok rahatsız olursam inip başka vasıtaya biniyorum.
“Cumhuriyetin kazanımları kaybediliyor” diyenler var.
1928’den önce basılmış Çalıkuşu romanını okuyamamak mı kazanım? Hafta tatilinin cumadan pazara nakledilmesi mi? İsviçre Medeni Kanunu’nu yanlışlarla tercüme ettiler. Bizim sosyal yapımıza uygun değildi.